9167,58%0,98
38,54% 0,33
43,62% 0,20
4016,84% 0,33
6526,84% 0,67
AKM’deki törene katılanlar arasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Efkan Ala, İstanbul Valisi Davut Gül, MHP’li Celal Adan ve çok sayıda siyasetçi katıldı. Tabutu, karanfiller ve barış simgesi olan zeytin dallarıyla bezenirken, duygusal anlar yaşandı. Anmada Abdullah Öcalan, Mesud Barzani ve Bafil Talabani'nin taziye mesajları okundu. Törende yapılan konuşmalar şöyle:
Kızı Ceren Önder Kandemir:
Merhaba, çok teşekkür ederim gelen herkese, ben ne zaman bişey yazsam babamı arayıp telefonda sesli okurdum. Onunla tek bir kişi gibiydik, sanki kendime okur gibi okurdum. Ona okurken hatalarımı görürdüm. Ona geçen hafta bir mektup yazdım. Onu size okumak istiyorum. Ona sesli okuyorum, beni duyduğunu biliyorum baba.
Baba, hayatın bütün rengi gitti. Benim bildiğim hayat bitti. Yeni bir hayat başlıyor şimdi, ürkütücü bilinmezlikle dolu. Daha önce hiç bilmediğim bir şeyi senden duyma ihtimalimin kaybolduğu, mavrasız. Kendimi bildim bileli seni kaybetmekten korktum. Bu benim tek kabusum, zaafım, burnumdaki sızı, yutağımdaki yumru, karın ağrımdı. Öyle iyi, öyle benzersindin ki, "bu adam sadece ölerek bana acı çektirebilir" derdim. Gece gece çaldığın kemanın, cümbüşün, udun sesi, bir çırpıcı ezberden okuduğun şiirler... Günde beş kere ve her birinde sanki yeni buluşmuşuz gibi çıktığımız kahveler, evlere sığamayışın, kimseye kıyamaman, iyiliğe üşenmemen, kimseye gücenmemen, kalp kırkmaktan bile daha çok korkman birinin onurunu kırmaktan...
Baba kalbim kırık diye arardım, baba grip oldum, baba öksürüğüm geçmiyor, baba kedim öldü, baba aşık oldum, baba uyku tutmadı. Ben babalığına çok doydum. Şimdiye kadar verdiğin, tek bana değil oğluma ve onun çocuğuna bile yeter. Bir babaya ihtiyacım kalmayıncaya kadar doyurdun beni. Ama dostluğuna doyamadım. O dostluğa doyulur mu? Şimdi öfkelenmek istiyorum. "İki hafta sonra barış protokolü imzalanacak, sonra rahatız, ameliyat da olacağım". İki haftada ne olacak demene kızmak istiyorum, açlık grevlerine, cezaevlerine, işkencelere, bir tek kendinle ilgilenmeyişine kızmak istiyorum. Yapamıyorum.
Bana Kandıra Cezaevi’nden gönderdiğin bir mektup yüzünden kızamıyorum. "Gidecek yolu olmayan, bir amacı olmayan ama hep yanında olan bir babayı sen istemezdin" demiştin. Şimdi gitmek zorunda olmamanı istemez miydim? Sana öfke duyanlar için "yoksulluğun ve yoksunluğun öfkesi bu, sakın içinde nefret biriktirme" diyordun. Doğduğundan beri yoksulluk, yoksunluk ve yetimlikle geçen ömründe sen öfkeni nereye sakladın? Ben hiç görmedim. Herhalde kalbine. Bir tek mülk edinmeden, ikinci bir kazağı almadan, kimseden bir şey istemeden, borçsuz ve harçsız, boğazını değil onurunu besleyerek yaşadığın bu dünyadan gidiyorsun baba. Giderken neşemin birazını Can ve Yasin’e bırakarak ama rengin tamamını alarak, sana doyuncana sevgi verebildim. Her gün söyledim sevdiğimi, doyuncana öptüm, kokladım. Şimdi tüm renklerimle senin olsun. Gerçi sen orada da dostlarını bulursun. Gülten abla nerede, Pervin abla nerede? Artık dinlen turna kuşum biz iyi olacağız. Çocuklara hep seni anlatacağız. Şakaların ağzımızda eğreti dursa bile taklit etmeye çalışacağız. İçimde tam tarif edemediğim bir huzur var şimdi. Artık mücadele etmek zorunda olmadığını bilmenin huzuru. Seni ayakta son gördüğümüz gün bize bir poşet portakal ve bir kova yumurta vermiştin. Can için daima bir cebinde mandalin, bir cebinde fıstık ezmesi taşımanı, teneke kutulardaki ballara ve dinlenme tesislerine olan özel sevgini hiç unutmayacağım. Seni ayakta gördüğümüz son gün arabana binmeden önce bize söylediğin son cümle kulağımı tırmalıyor şimdi. "Cano’nun düğünü görmeden gitmeyeceğim". Tutmadığın sözün yoktu, gittin mi? Barışı görmek istiyordun. Çocukların yetim kalması kalbini parçalıyordu. Sütten de ağzın hiç yanmıyordu.
Bir tür barış mıydı bilmiyorum ama hastane koridorlarındaki sınıfsız, bayraksız, hüzünlü, umutlu kalabalıkta barışa benzer bir şey gördüm ben. Gözün arkada, aklın bizde kalmasın. Bana güzel sesinle okuduğun dizelerle: Biliyorum yağmur yağmaz yukarı doğru yeniden, acımaz olur, silinir gider izi bıçağın. Ama hiçbir rüzgar dolduramaz boş kalan yerini. Bir yaşamdan ötekine, birlikte uçan turnaların yerini, gökyüzünde. Seninle gurur duyuyorum.
Kardeşi Ali Fuat Önder:
Değerli dostlar, abimin deyişiyle merhaba yoldaşlar, 2011 yılında gazete, radyo, televizyon ve sinemayla yoğun bir şekilde meşgulken bir gün bir sürpriz yaparak siyasete girebileceğini bize söyledi. Ben şaşırmıştım. Nedenini sordum neden niye, şunu yapmak istiyorum dedi. 59 yıllık abimdir, ruhunu iliğini, kemiğini, samimiyetini, ciddiyetini herkesten çok bilirim. Şunu yapmak istiyorum dedi. "Bu ülkede bu kanın, bu acının durması gerekir" dedi. "Hiçbir malım mülküm yok. Ceren'e yaşanabilir bir ülke bırakmak istiyorum". Siyasete giriş gerekçesi bu oldu. Malı ve mülkü yok ama arkada dağlar gibi sizleri bize bıraktı.
Bir muradı vardı. O da barış. Gözünde kalacağını da düşünmüyorum. Sizleri gördükten sonra bunun bir şekilde vücut bulacağına, bunun bir şekilde hayata geçeceğine inancım sonsuz. Son olarak bir şey söylemek istiyorum. Kendisi burada olsaydı şöyle bir veda ederdi: "Sevene de sövene de selam olsun" derdi."diye konuştu.