9514,01%-1,60
38,80% 0,03
43,80% 0,29
4104,25% 1,86
6626,03% 0,37
Kürt’ü pratikte kendi eşiti olarak görmeyen her anlayış akidemizin çerçevelediği kardeşlik hukukuna da, demokrasinin vatandaşlık anlayışına da aykırı olduğunu söyleyen Metiner, yazısına şöyle devam etti:
"Kendini efendi ve imtiyazlı addeden bir gürûh var bu ülkede.
Atatürk’ü de kendilerine kalkan etmişler.
Din adına ağzınızı açtığınızda “dinci-şeriatçı-ümmetçi” diye suçlarlar sizi.
Kürtlük adına ağzınızı açtığınızda da “bölücü” diye.
Geçmişte ataları daha ceberut davranırlardı.
Şimdi kendileri daha yumuşak bir görüntü altında aynı zihniyeti sürdürüyorlar.
Felaket sinsiler.
Bumerang gibiler.
CHP şemsiyesi altındakiler daha dürüst.
Kendilerini gizlemeden pervasızca diyeceklerini diyorlar.
Her ne kadar konjonktürel nedenlerle üsluplarında bir yumuşa görülse de özleri hep aynı.
Fena halde dogmatikler ve iflah olmaz bir kesin imana sahipler.
Bir o kadar da fanatik ve yobazlar.
Onların Kemalizm anlayışına göre, Atatürk yeni bir arayışa ve yeni bir tanıma ihtiyaç duyulmaksızın her şeyi çözerek aramızdan ayrılmıştır. Kim ki Atatürk’ün dediklerinin dışında bir şey derse veya sorunların çözümüne dair yeni bir tanım getirirse ve/ya da yeni bir paradigma önerisinde bulunursa o düpedüz Atatürk düşmanıdır ve dahi “bölücü”dür.
Sözgelimi, Türkiye’yi büyütecek ve iç cephemizi sarsılmayacak biçimde güçlü kılacak “yeni bir kardeşlik sözleşmesi” çağrısında bulunsanız bile hemeninde sizi “bölücülük”le suçlarlar.
Gazi Mustafa Kemal’in dediklerini bütün zamanlar için geçerli, mutlak ve değişmez doğru olarak kabul edip dayatan bu dogmatik Kemalizm anlayışı, gerçekte sorunun zihinsel olarak ana kaynağını oluşturuyor.
Özleri hiç değişmiyor ama suretleri değişebiliyor.
Bir bakıyorsunuz bu Neo-İttihatçı ve Neo-Kemalist zihin AK Partililik maskesine bürünmüş. Öyle ki Reis savunuculuğunda bile herkesi sollayan bir görüntüyle.
Bir bakıyorsunuz ömrünü davasına adamış Reis’in yol arkadaşlarını bile Reis üzerinden doğramaya kalkışıyorlar sinsice.
“Bizi Cumhurbaşkanımızın söyledikleri bağlar” diyerek sureti haktan görünen bir cümle kurarak sanki senin dediklerin Cumhurbaşkanının dediklerinin tersiymiş veya özde karşıtıymış gibi bir algı oluşturmaya kalkışırlar.
Kendi zihniyetlerini o maskenin arkasına sığınıp sinsice empoze edenler PKK’nın fesih ve silah bırakma sürecinde bir kez daha öne çıkmaya başladılar.
O kadar sinsiler ki süreci enfekte eden o sinsi zihinlerine ait sözlerin aslında Cumhurbaşkanına olduğu algısı oluşturmaya çalışırlar.
Tarihten biteviye kin devşirirler.
Müslüman-muhafazakâr camianın ihtiramla andığı din büyüklerine ve kanaat önderlerine karşı ha bire edepsiz bir dille kin kusarlar.
Son devrin din mazlumlarının neredeyse tümünü Neo-Kemalist bir nobranlıkla biçmeye çalışırlar.
Süreci enfekte etmek için dillerini zehre bandırırlar.
Biz bir kini tarihe gömmeye çalışırken, geçmişte yaşananları geçmişte bırakıp hepimize ait bir geleceği güçlü bir kardeşlik akidesiyle inşa etmeye kalkışırken onlar bizim suretimize bürünüp bizim safımızda görünüp hem bizim değerlerimizi hem de barış süreciyle inşa etmeye çalıştığımız Türkiye Yüzyılı ülkümüzü enfekte etmeye çalışırlar.
Gayrı bu gidişe bir dur demenin vakti geldi de geçiyor.
Gün yeni bir gündür.
İnşa etmek istediğimiz ortak gelecek, o eski Türkiye’nin aklıyla inşa edilemez.
Hele hele onların Neo-İttihatçı ve Neo-Kemalist zihniyle asla inşa edilemez.
Çözümsüzlükte ısrar, sorunu kangrene dönüştürür.
xxxxx
Bizim kardeşlik paradigmamızı Kutsal Kitabımız belirlemiştir.
Veda Hutbesi bu paradigmanın özeti hükmündedir.
“Hepimiz Âdem’in çocuklarıyız. Âdem ise topraktandır. Arap’ın Acem’e, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”
Yüce Resul ilahi öğretiyi ve kardeşlik sözleşmesini bu sözlerle çerçeveliyor.
Yeni bir kardeşlik sözleşmesinin bundan daha iyi bir temeli olabilir mi?
Bizim millet tanımımız da bu paradigma eksenlidir.
Fransa’nın ulus tanımı veya Batı’nın etnik sosyolojisine ait etnisite ve ırk temelli tanımları bu coğrafyadaki sorunun kaynağını oluşturmaktadır.
Hepimizin bir millet olduğu realitesi, etnisite veya ırk temelli değildir.
Milletimizin adı olan Türk tanımı da bu akide ve kültür temelli olduğunda sorun teşkil etmez.
Kürt Türksüz olmaz.
Kürt’ü pratikte kendi eşiti olarak görmeyen her anlayış akidemizin çerçevelediği kardeşlik hukukuna da, demokrasinin vatandaşlık anlayışına da aykırıdır.
xxxxx
Yeni Türkiye veya Türkiye Yüzyılı iki ayak üzerinde inşa edildiğinde sorun temelli çözülmüş olur.
Biri, ilahi öğretinin çerçevelediği kardeşlik sözleşmesinin pratikte inşası.
Diğeri ise, demokratik vatandaşlık anlayışının katıksız uygulanması.
Devletimizin bekası ve milletimizin birliği bu iki güçlü anlayışın ete kemiğe bürünmesiyle sağlanabilir ancak.
Gayrısı sorunların palyatif tedbirlerle ötelenmesi anlamına gelir. Bu da ileride çok daha büyük sorunlar yumağıyla karşı karşıya kalmamız sonucunu doğurur.
PKK’nın fesih ve silah bırakma kararı Öcalan’ın yeni bir kardeşlik sözleşmesi çağrısıyla anlamlı bir zemine oturtulmak isteniyor.
Bu tarihi fırsatı, o Neo-İttihatçı ve Neo-Kemalist akıl sahiplerinin önerilerine uyup kaçırırsak, yani silah bırakmayla sorunu çözdüğümüz zehabına kapılırsak, asıl ve kalıcı çözümün sözünü ettiğim inşa süreciyle ancak mümkün olabileceğini unutur eski Türkiye düzenini sürdürmeye devam edersek, kendimize ve ülkemize çok büyük zararlar veririz, biline!
HAMİŞ
-Benim “PKK’yı Türkiye’nin gücüne dönüştürmeliyiz” önerim, işbu yazımda işaretlediğim anlayış temelindeki büyük bir entegrasyon projesinin diğer tanımıdır. Bu gerçekleşmediği sürece, asıl amaç da hasıl olmamış olur zaten. Bu sözümün bir terör örgütünü Türkiye’nin gücüne eklemlemek anlamına gelmediğini söylemek bile gereksizdir. PKK kendini feshedip silahlarını bıraktıktan sonra zaten terör örgütü tanımı da tarihe uğurlanacak, “terörist” yakıştırması da hükmünü kaybedecektir.
Lafın tamamı ne zamandan beri akıllıya söylenir oldu. Hakikaten anlamak güç. Bir sorunumuz da bu galiba. Akıl sahiplerinin lafın tamamını anlamayanların tepkilerinden korkup geri çekilmeleri de ayrıca inşa süreci için gerekli olan cesaret yoksunluğuna delalet etmesi açısından üzücü.
Bahçeli’nin o cesur çıkışı ve cesareti aşan sözleri olmasaydı süreç bu noktaya gelmezdi.
İnşa süreci için gerekli olan cesareti gösteremeyecekler lütfen önde durmasınlar.
Cesaret milletin hassasiyetlerini görmezden gelmek anlamına gelmediği gibi o eski sorunlu Türkiye aklından beslenen malum azınlığın tepkisi karşısında geri çekilmek anlamına da gelmez.
Bu vesile ile Büyük Reis’i ve Bilge Lider’i cesaretlerinden ötürü kutluyorum.
-Sorunun kaynağı olan eski Türkiye aklıyla sorun çözmeye kalkışmak akla ziyan bir davranış olur.