9393,79%-0,32
38,10% 0,08
43,21% 0,56
3960,79% 0,15
6365,85% 0,00
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Ekranları başında, sosyal medya platformlarında ve radyo kanallarında bizleri takip eden vatandaşlarımı da buradan saygıyla selamlıyorum.
“ÜLKEMİZE HİZMET MÜCADELEMİZİ KARARLILIKLA SÜRDÜRÜYORUZ”
Kabinemizin ikinci döneminin 38. toplantısını az önce tamamladık. Ekonomiden tarıma, dış politikadan güvenlikle ilgili konulara, çok geniş bir yelpazede gündemimizdeki meseleleri etraflıca değerlendirdik. Öncelikle aldığımız kararların ve yaptığımız istişarelerin ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Kabine olarak içeride ve dışarıda yoğun bir gündemle ülkemize hizmet mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz. Eğilmeden, bükülmeden, zorbalıklar karşısında asla geri adım atmadan milletimizin hakkını ve hukukunu en güçlü biçimde savunuyoruz.
Büyüyen ve güçlenen Türkiye gerçeğine bölgemizdeki gelişmeler başta olmak üzere birçok alanda şahit olmaya başladık. 11-13 Nisan tarihlerinde düzenlenen 4. Antalya Diplomasi Forumu, Türk dış politikasının gücünü görmemiz açısından yeni bir fırsat teşkil etti. Ayrışan dünyada diplomasiyi sahiplenmek temasıyla tertiplenen foruma 21’i devlet ve hûkümet başkanı düzeyinde olmak üzere toplam 155 ülkeden 6 bini aşkın katılımcı iştirak etti. Forum süresince gerçekleştirilen 50 oturumda eğitimin dönüştürücü gücünden iklim krizine, yükselen korumacılık dalgasından çok kutupluluğa pek çok konu yetkin isimler tarafından ele alındı.
“ANTALYA’DA, TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL MESELELERE DAİR NET TAVRINI ORTAYA KOYDUK”
Gazze ve Suriye’ye dair oturumlar ülkemizin zulüm karşısındaki vicdanlı duruşunun sergilenmesi noktasında fevkalade önemliydi. Biz de açılış hitabımızda Türkiye’nin Suriye ve Gazze başta olmak üzere bölgesel meselelere dair net tavrını ortaya koyduk. İnsanlığın beşten büyük olduğunun altını bir kez daha çizdik. Filistin halkının yanında olduğumuzu tüm dünyaya ilan ettik. Suriye’deki çıkarlarımızı koruma noktasında tereddüt göstermeyeceğimizi tekrar teyit ettik.
Karşılıklı saygı ve ortak menfaatler temelinde Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizi geliştirmeye hazır olduğumuzu ifade ettik.
Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın bir an önce son bulması için elimizden gelen gayreti göstermeye devam edeceğimizi vurguladık.
Ayrıca, forum kapsamında 15 ikili görüşme gerçekleştirdik. Böylece dünyanın 155 ülkesinden 6 binin üzerinde katılımcının iştirak ettiği bir uluslararası etkinliği daha hamdolsun başarıyla icra ettik.
Aylar süren titiz bir hazırlık ve emek neticesinde bizlere bu gururu yaşatan Dışişleri Bakanlığımızı ve foruma destek veren tüm kuruluşlarımızı bir kez daha yürekten tebrik ediyorum.
“TÜRKİYE OLARAK ADALETİ, BARIŞI VE DİPLOMASİYİ ÖNCELEMEYE DEVAM EDECEĞİZ”
Gerilimlerin tırmandığı, sürekli yeni krizlerin baş gösterdiği bir dönemde Türkiye olarak adaleti, barışı, diplomasiyi öncelemeye devam edeceğiz.
Forumdan bir gün önce 10 Nisan tarihinde Endonezya Cumhurbaşkanı Sayın Subianto ve heyetini ülkemizde misafir ettim. Dostum Subianto’nun Meclis’imizde iki ülke tarihine ve münasebetlerine dair mesajları tarafımızdan memnuniyetle karşılanmıştır.
4 asrı aşan kardeşlik bağlarımızın olduğu Endonezya ile ilişkilerimizin geniş bir yelpazede yakaladığı ivmeden bahtiyarlık duyuyoruz. Ticaret hacmimizi 10 milyar dolara taşımakta kararlıyız. Savunma sanayinden müteahhitliğe, sağlık ve enerjiden gıda sektörüne kuracağımız yeni ortaklıklarla inşallah bu hedefe ulaşacağız.
Değerli arkadaşlar; bu vesileyle bir gerçeğin altını tekrar çizmek durumundayım, Orta Doğu’daki her gelişme, her kriz, her sorun doğrudan doğruya bizi, ülkemizi, milletimizi, ekonomimizi, güvenliğimizi ilgilendirmektedir. Girişimci, proaktif ve cesur bur anlayışla hadiseleri okumak, politikalarımızı da buna göre güncellemek mecburiyetindeyiz. Türkiye olarak bu mücadelede güçlü kurumlara sahibiz. 500 yıllık mazisiyle Hariciye Teşkilatımız bugün 260’ı aşkın temsilciliğiyle dünyanın en geniş 5 diplomatik ağı arasında yer alıyor. TİKA’ımız, AFAD’ımız, Kızılay’ımız, Türk Hava Yollarımız, Yurt Dışı Türkler Başkanlığımız, Türkiye Maarif Vakfımız ve diğer kurumlarımız birbirinden önemli projelere imza atıyor. İstihbarat diplomasisi alanında da çok ciddi tecrübe kazandık.
Askerî mevcudiyetimiz genişlerken savunma sanayi ürünlerimiz doğudan batıya, kuzeyden güneye birçok ülke tarafından kullanılır hâle geldi. Türkiye’nin sert güç ve yumuşak güç unsurları daha önce hiç olmadığı kadar dış politikamızda etkin rol oynuyor. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin sağladığı avantajları da kullanarak şimdi tüm bunları aynı hedefe teksif ediyor, bölgedeki değişimin olumlu yönde seyretmesi için yoğun gayret gösteriyoruz.
“TÜRKİYE, ÇOK KUTUPLU DÜNYADA BİR KUTUP BAŞI OLARAK AĞIRLIĞINI DAHA FAZLA HİSSETTİRMEKTEDİR”
Sabırla, soğukkanlılıkla ve stratejik akılla, mücehhez biz bakış açısıyla dış politikadaki hedeflerimizi gerçeğe dönüştürmenin mücadelesini veriyoruz. Muhalefet, yolsuzluk soruşturmalarının üstünü örtmek için Batı’ya ve Batılı medya kuruluşlarına yalvarırken, biz Türkiye’nin itibarını küresel ölçekte artırmaya çalışıyoruz. Mandacılık hastalığından kendini kurtaramayan Ana Muhalefetin bizim bu ufkumuzu, bizim vizyonumuzu, bizim diklenmeden dik duruşumuzu, Türkiye’yi 23 yılda nereden nereye getirdiğimizi anlaması zaten mümkün değildir. Onlar bırakın dünyayı okumayı, burunlarının dibini bile görmekten acizler. Ülkemizde son 23 yılda nasıl büyük bir değişim yaşandığını kavrayacak, böyle bir donanıma, bilgiye, kavrayışa da sahip değiller. Batı karşısında mahcup ve mağlup, kendi devletine karşı mağrur ve müfsit bir karakterle adeta zihnen meflûç olmuş durumdalar.
Muhalefet görmese de şu gerçeği herkes görüyor ve kabul ediyor: Türkiye çok kutuplu dünyada bir kutup başı olarak ağırlığını daha fazla hissettirmektedir. Yeniden şekillenen küresel sistemde Türkiye inşallah hak ettiği yeri bu sefer mutlaka alacaktır. Milletimin ve tüm dünyanın şunu da bilmesini isterim: Türkiye her halükarda sulhu sükûnun tarafındadır. Türkiye her komşusunun, her dostunun, her kardeşinin kendisinden emin olduğu bir ülkedir, böyle bir devlettir. Ama aynı zamanda Türkiye sınırları zorlanacak, dostluğu veya düşmanlığı test edilecek bir ülke de değildir.
“KİMSE KIŞKIRTMALAR KARŞISINDAKİ SERİNKANLI TAVRIMIZI ZAFİYET OLARAK ALGILAMAMALIDIR”
Biz istiklal ve istikbalimiz uğurunda gerekirse baş veririz, ama asla zalime baş eğmeyiz. Kimse hatalı hesap yapmamalı, kışkırtmalar karşısındaki serinkanlı tavrımızı asla bir zafiyet olarak algılamamalıdır. Özellikle Suriye konusunda kimi aktörler Türkiye’nin sabır taşının direncini sınamak yerine, dostluğunun kıymetini bilmeli, buna göre söylemlerini ve politikalarını ayarlamalı, örgüt gibi değil, devlet gibi hareket etmelidir.
Suriye’nin kalıcı huzura ve istikrara kavuşmasına kim engel olursa açık söylüyorum, karşısında Suriye hükûmetiyle birlikte bizi de bulacaktır. Terör koridoruyla Suriye’nin parçalanmasına nasıl müsaade etmediysek, başka koridorlarla bu ülkenin bölünmesine de aynı şekilde izin vermeyiz.
Tekrar ediyorum, Suriye’de 8 Aralık öncesine geri dönüş diye bir ihtimal ortadan kalkmıştır. 8 Aralık devrimiyle birlikte bu ülkede artık yeni bir dönem başlamıştır. Suriye toparlandıkça istikrara ve huzura kavuştukça bunun kazananı tüm bölgemiz olacak, bölgedeki tüm halklar olacaktır. Türkiye bu yeni sürecin başarıya ulaşması için elinden geleni yapacaktır.
Gazze’de de kardeşlerimizin özyurtlarında güvenli, huzurlu ve özgürce yaşamaları için kendilerine gereken her türlü desteği vermeye devam edeceğiz.
Aziz milletim, değerli basın mensupları; iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine giderek daha fazla maruz kalıyoruz. Amerika yerlilerine atfedilen şu sözün manasını anladığımız günlerdeyiz: Son ağaç kesildiğinde, son nehir kirlendiğinde ve son balık öldüğünde o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız. Evet, insanlık olarak bizden öncekilerden devraldığımız ve çocuklarımızın bize emaneti olan tabiatı, havayı, suyu, toprağı hoyratça kullanmanın faturasına daha çok muhatap olduğumuz bir dönemin içindeyiz. İklim değişikliği bazen kuraklık, bazen de sel, dolu ve zirai don gibi meteorolojik olaylarla kendisini belli ediyor. Hava şartlarına bağlı olan tarımsal üretim de iklim değişikliğinden en çok etkilenen alanların başında geliyor. Geride kalan 5 günlük dönemde maalesef bunu bir kez daha yaşadık. Hava sıcaklıklarındaki ani düşüşler sebebiyle ülkemizin belli bölgelerinde don, kar yağışı, dolu olaylarıyla karşı karşıya kaldık. Öyle ki kimi yerlerde termometreler eksi 17 dereceyi gösterdi. Bazı bölgelerde son 30 yılın en düşük sıcaklık değerleri ölçüldü. Bu vesileyle bir kez daha tüm üreticilerimize, çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum.
“ARZ GÜVENLİLİĞİNİ SAĞLAMAK ÜZERE TARIM VE ORMAN BAKANLIĞIMIZ GEREKLİ ADIMLARI ATMAKTADIR”
Tarım ve Orman Bakanlığımız ilk günden beri süreci yakından takip etti, fakat ülkenin başına gelen her felaketi fırsata dönüştürmek isteyen habis zihniyet burada da boş durmadı. Hasar tespit çalışmaları henüz tamamlanmadan millete korku salma adına her türlü manipülasyona başvurdular. Gıda arz güvenliğimizin tehlikede olduğundan tutun da, yurt dışına bağımlı olacağımıza, bütün bunlara kadar bir sürü tezviratı ortalığa boca ettiler. Tarım Bakanlığımız dün yaptığı açıklamayla karşı karşıya olduğumuz ilk tabloyu ortaya koydu. Buna göre bazı hususları tekrar açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum.
Aziz milletim; başta hububat, baklagiller ve yağlı tohumlar olmak üzere stratejik öneme sahip tarım ürünlerinde yurt içi gıda arzını olumsuz yönde etkileyecek bir risk elhamdülillah yok. Lakin eksi 17 dereceye düşen sıcaklıklardan dolayı belli bölgelerde bazı meyve çeşitlerinde sıkıntı söz konusu. İlk tespitlerimiz kayısı, üzüm, elma, şeftali, nektarin gibi meyve gruplarında farklı derecelerde hasar meydana geldiğine işaret ediyor. Hasar tespit çalışmalarımızın tamamlanmasını müteakip durum daha net ortaya çıkacaktır. Üretimin devamlılığını ve arz güvenliliğini sağlamak üzere Tarım ve Orman Bakanlığımız gerekli adımları atmaktadır. Bu olay bizlere TARSİM’in önemini tekrar hatırlatmıştır. Don, sel, kuraklık gibi durumlardan etkilenmemek için prim bedelinin yüzde 70’i kadarının devletimizce ödendiği tarım sigortasının yaptırılması ve çiftçi kayıt sistemine kayıt olunması büyük önem taşıyor. TARSİM uygulamasının başladığı 2006’dan bugüne kadar üreticilerimize 38,5 milyar lira prim desteği ve 33,5 milyar lira hasar tazminatı ödedik. Çiftçilerimizden de bu konuda azami hassasiyet bekliyoruz.
“HÜKÛMETİMİZ TÜM İMKÂNLARIYLA ÇİFTÇİLERİMİZİN, ÜRETİCİLERİMİZİN YANINDADIR”
Bugünkü Kabine Toplantımızda üreticilerimizin zararını tazmin konusunda neler yapabiliriz bunu enine, boyuna değerlendirdik. Çiftçi kayıt sistemine kayıtlı ve zirai don sigortası olmayan çiftçilerimizin zarar gören mahsullerinin üretimi için yaptıkları harcamalarının hasar oranına göre karşılanması için Tarım Bakanlığımız çalışmalarına başladı. Tarım Bakanımıza konuyu çiftçilerimizle yakın istişare hâlinde yürütmesi için gereken talimatları verdik. Şahsen biz de yapılan bu çalışmaları büyük bir hassasiyetle takip edeceğiz. Üreticilerimize tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Hükûmetimizin tüm imkânlarıyla, tüm kapasitesiyle bu zor günlerinde çiftçilerimizin, üreticilerimizin yanında olduğunun bilinmesini istiyorum.
Aziz milletim, kıymetli arkadaşlar; milletçe dayanışmamızı perçinlediğimiz, muhabbetimizi güçlendirdiğimiz, birlik ve beraberliğimizi büyüttüğümüz bir bayramı daha geride bıraktık. Tek bir canımızı dahi trafik kazasında kaybetmeyelim diye 28 Mart - 6 Nisan tarihleri arasında trafik güvenliğimizi en üst seviyede tuttuk. 69 bin polis ve jandarma personelimiz ülkemizin dört bir yanında görev başındaydılar. Trafik kazaları ve can kayıplarının önüne geçmek için bayramlarını görev başında geçiren bu kardeşlerimin her birine teşekkür ediyorum.
Bayram tatilinde geçen seneye göre denetim sayımızı yüzde 30 arttırdık. Tedbirler sayesinde bu yıl ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarında yüzde 4,6 oranında düşüş oldu. Fakat yine de 74 vatandaşımızın hayatını kaybetmesine maalesef engel olamadık. 10 bin 199 kardeşimiz de trafik kazalarında yaralandı. Vefat eden kardeşlerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılarımıza ise acil şifalar niyaz ediyorum.
“2002 YILINDA 6 BİN 101 KİLOMETRELİK BÖLÜNMÜŞ YOLUMUZ VARKEN, BUGÜN BU RAKAM 29 BİN 734 KİLOMETREYE ÇIKTI”
Burada şu vahim gerçeği açıkça ifade etmek zorundayım: Hepimizi acıya boğan bu kazaların en büyük nedeni aşırı hızdır. 6 bin 268 kazanın yüzde 41’i hız ihlalinden kaynaklandı. 74 canımızın 44’ünü yine aşırı hızdan kaybettik. Şuraya da özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Bayram boyunca otoyol ve köprülerimizden toplam 25 milyon 715 bin araç geçiş yaptı. Yine bu dönemde 731 bin otobüs seferi gerçekleştirildi ve bu seferlerde 9 milyon 110 bin yolcu taşındı. Havalimanlarımız da 42 bin 521 uçak trafiğiyle 6 milyon 108 bin yolcuya hizmet sunuldu.
Yüksek hızlı tren, ana hat, bölgesel trenler ve şehir içi raylı sistem hatlarını ise 10 milyon 540 bin insanımız kullandı. Gördüğünüz gibi artık yollarda milyonlarla ifade edilen araç sayılarından 100 milyonlara yaklaşan yolcu rakamlarından bahsediyoruz. Yollarımızdaki trafik hareketliliği ve yolcu sayılarındaki bu artışlar şüphesiz doğu-batı, kuzey-güney demeden ülkemizi baştanbaşa yüksek standartlı yol ağıyla donatmamızla doğrudan bağlantılıdır. 2002 yılında 6 bin 101 kilometrelik bölünmüş yolumuz varken, bugün bu rakam 29 bin 734 kilometreye çıktı. Sadece 6 ilimiz bölünmüş yollarla birbirine bağlıyken, bugün bu sayı 77’ye yükseldi.
Bir diğer çarpıcı rakam şudur: Bölünmüş yollarımız ülkemizin yol ağının yüzde 43’ünü oluştururken, trafiğin yüzde 83’üne hizmet veriyor. Bu yollarla trafik güvenliğini, seyahat hızını ve konforunu attırdığımız gibi, trafik kazalarındaki ölüm oranlarında da düşüş sağladık. Bakınız, 2002 yılında ülkemizdeki toplam araç sayısı yaklaşık 8,5 milyon iken, şehirlerarasındaki ortalama hızımız saatte 40 kilometreydi. Bugün ülkemizdeki araç sayısı 31,5 milyonu geçmesine rağmen ortalama seyahat hızımız 90 kilometreye çıkmış durumda. Yani taşıt hareketliliği yüzde 195 oranında artarken, trafik kazalarında can kaybı 15’te bir oranında geriledi. Özellikle kafa kafaya çarpışmalardan kaynaklı trafik kazalarının ve bu kazalardan kaynaklı ölümlerin büyük oranda önüne geçtik.
Aziz milletim; trafik güvenliğine yönelik yatırımlarımız bölünmüş yollarla sınırlı değil. Son 10 yılda yol ağımızda toplam 6 bin 100 kilometre banket sarsma bandı uygulaması gerçekleştirdi. Bu uygulama sayesinde yoldan çıkma türü kazalar hamdolsun yüzde 40 oranında azaldı. Ayrıca, 2024 yılı sonu itibariyle devlet ve il yolları genelinde toplam 33 bin kilometre oto korkuluk bulunuyor. Bunun dışında da farklı tedbir ve yatırımlarla yol güvenliğimizi arttırıyoruz. Trafik kazalarını daha da aşağı çekmek için sürücü kaynaklı ihlallerin de mutlaka önüne geçmemiz gerekiyor.
“TRAFİK MAGANDALARINA KARŞI DAHA CAYDIRICI TEDBİRLER UYGULANMASINI SAĞLAYACAĞIZ”
Yakın zamana kadar trafik güvenliğini tehdit eden ve milletimizin tepkisine yol açan ihlallerin başında kanunsuz çakar kullanımı geliyordu. Cezaların artmasıyla illegal çakar kullanım oranı yüzde 80 oranında düştü. Bunu sıfırlayana kadar denetimlerimizi sürdüreceğiz. Trafikte kural ihlallerinin caydırıcılığının güçlendirilmesi, böylece trafik güvenliğinin temini amacıyla İçişleri Bakanlığı’mız bir çalışma yürütüyor. Milletimizden gelen şikâyetlere özellikle kulak verilerek hazırlanmakta olan bu çalışmayı ilgili tüm taraflarla istişare ettikten sonra kamuoyumuzun ve Meclis’imizin takdirine sunacağız. Böylece trafik magandaları başta olmak üzere halkımızın güvenliğini tehdit edenlere karşı daha caydırıcı tedbirler uygulanmasını sağlayacağız.
Şunun bilinmesini özellikle isterim: Yeni yol yatırımlarımız ve güvenlik odaklı uygulamalarımızla trafik kazalarından kaynaklanan can kayıplarını daha da azaltmaya kararlıyız.
“TURİZMİN BAŞKENTİ ANTALYA, YILLIK 82 MİLYON YOLCU KAPASİTESİNE SAHİP MUHTEŞEM BİR ESERE KAVUŞTU”
İşte son olarak 12 Nisan Cumartesi günü Antalya Havalimanı Genişleme Projesi ve yeni terminal binalarının açılışını yaptık. Böylelikle turizmin başkenti Antalya’mızı yıllık 82 milyon yolcu kapasitesine sahip muhteşem bir esere kavuşturmuş olduk. Yeni terminal binalarımızın bir kez daha Antalya için, ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Ulaştırma Bakanlığımız ile birlikte projede emeği geçen tüm kurumlarımızı, işçisinden mühendisine herkesi kutluyorum.
Her zaman söylüyorum; bizim işimiz hizmet ve eser üretmek. Biz milletimize efendi olmaya değil, hizmetkâr olmaya geldik. İllerimizi ve insanlarımızı oy tercihlerine göre ayıranlardan olmadık. Biz milletimizi kucaklaştırmanın, şehirlerimizi kalkındırmanın derdindeyiz. Bizim ufkumuzda sadece büyük ve güçlü Türkiye’yi inşa etmek var. Bizim vizyonumuzda milletimizi asırlık hayalleriyle buluşturmak var. 23 yıldır muhalefetin engelleme girişimlerine rağmen daima bunun için çalıştık, bunun için ter döktük, emek verdik. İnşallah bundan sonra 85 milyon için aşkla çalışmaya devam edeceğiz. Rabbim bizi millete ve memlekete hizmet yolundan ayırmasın diyorum.
25 BİN YENİ ÖĞRETMEN ATAMASI
Bu düşüncelerle sizlere veda etmeden önce, 10 bini Millî Eğitim Akademisi’ne olmak üzere toplam 25 bin yeni öğretmen ataması sürecini başlattığımızın müjdesini bugün gençlerimizle paylaşmak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığımız, atama takvimi ve diğer detaylarla ilgili kapsamlı bilgilendirmeyi önümüzdeki dönemde yapacak. Bu vesileyle gözbebeğimiz olan evlatlarımızı kendilerine emanet ettiğimiz kıymetli öğretmenlerimize emekleri ve fedakârlıkları dolayısıyla ülkem ve milletim adına bir kez daha teşekkür ediyorum.
Kabine Toplantımızda aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sizleri bir kez daha saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyor, Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun, kalın sağlıcakla.”