9078,43%-1,59
38,47% -0,02
43,80% -0,12
4097,28% -0,19
6629,81% 0,33
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır’da STK temsilcileri, akademisyenler ve kanaat önderleriyle bir araya geldi. DİSA’nın organize ettiği, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı ile bölgedeki gelişmelerin konuşulduğu toplantıda konuşan Bakırhan şunları söyledi:
Ortak akılla fikirlerimizi büyüterek bu süreçte doğru bir yol alabiliriz
"DİSA’nın bugün burada bir araya getirdiği herkesi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Vahap Coşkun şahsında da DİSA’ya bu organizasyonu düzenlediği için teşekkür ediyorum. Çok iyi bir şey yaptı. Türkiye’de Kürt meselesini konuşmak, Türkiye’nin demokratikleşmesini konuşmak elbette önemlidir ama bunu Amed’de konuşmak başka bir önemdedir, çok değerlidir. Yıllardır bu ve benzeri süreçlerde genelde siyasetler Amed’den mesajlarını veriyorlardı. Biz de bugün partimizin süreçle ilgili düşüncelerini sizlerle enine boyuna tartışacağız. Açık olacağız. Bizim bildiğimiz her şeyi Amed ve bugün bu salondaki çok kıymetli kurum temsilcileri de duyacak. Çünkü bu süreç sadece DEM Parti’nin değil Amed’in sürecidir. Amed, Kürt meselesinin çözülmeyişinden dolayı en büyük bedeli ödeyen, en büyük çabayı ortaya koyan bir kenttir. Dolayısıyla burayı önemsiyoruz, sizleri önemsiyoruz. Bu çatı altında bir araya gelen bütün dostları çok önemsiyoruz. Ortak akılla fikirlerimizi büyüterek bu süreçte doğru bir yol alabileceğimizi düşündüğümüz için buradayız. Bu toplantıda çok zengin düşüncelerinizi, önerilerinizi ve eleştirilerinizi alarak yolumuza daha güçlü bir şekilde koyulacağımızdan eminim.
Evet, 1 Ekim’de yeni bir süreç başladı. En başta söyledik, bu süreci önemsiyoruz. Önemli bir süreçtir. İçini doldurabilirsek, birlikte sürece uygun adımlar atabilir ve taleplerimizi, düşüncelerimizi ortaklaştırabilirsek eminim Amed’de önümüzdeki aylarda, belki de yakın zamanlarda bu meselenin başka aktörleriyle de bir araya gelme imkanlarımız doğabilir. Vahap Başkan dört önemli ana aktör saydı. Biz bunlardan biriyiz. Tabii diğerlerinin düşüncelerini de umarım yakın zamanda Amed halkının alma fırsatları ortaya çıkabilir.
Sayın Öcalan, “Gözlemci de üçüncü göz de Türkiye halklarıdır, 85 milyondur” dedi
Bugün sade bir şekilde mesajlarımızı vermeye çalışacağım. En başta şunu söylüyoruz: Diyarbakır’ın barış iradesi artık Ankara çözümüyle buluşmalı, Ankara da Diyarbakır’ın bu sürece ilişkin barış taleplerini ve düşüncelerini önemsemeli. Dört saatlik İmralı ziyaretinde de net bir şekilde ortaya çıkan bir şey vardı. Sayın Öcalan’ın kendisi “Türkiye çözümü” diyordu. Bu çok önemli. Türkiye çözümü diyerek çıktığımızda, bize birçok soru da sorulmuştu. Gözlemci ülke var mı? Üçüncü göz var mı? Bu sürecin hakemi kimdir? Yarın öbür gün bu süreç aksarsa hakem rolünde gerçekleri kamuoyuyla kim paylaşacak? Sayın Öcalan’ın dediği şeyi tekrar ediyorum: “En büyük gözlemci Türkiye halklarıdır, en büyük üçüncü göz Türkiye’de yaşayan 85 milyondur”. Türkiye’de çözüm isteyen bir aktörün haklı olarak da Türkiye halklarını en başa koyması kıymetli ve değerlidir.
Türkiye, Kürtlerin taleplerinden korkmamalıdır; Kürtler barış imkanıdır
Türkiye artık Kürtlerden, Kürtlerin talep ve istemlerinden artık korkmamalıdır. Nasıl biz Türkiye çözümünü istiyorsak, emin olun ki Qamişlo da Şam ile bir çözüm süreci arıyor. Qamişlo da Şam’la Suriye barışını arıyor. Bunlar çok kıymetlidir. Kürtler, Türkiye için bir tehdit değildir. Tehdit olarak düşünenler varsa bunu artık akıllarından çıkarmalıdır. Kürtler, Türkiye için bir barış imkanıdır. Türkiye, Ortadoğu’da güçlü ekonomisi ve demokrasisiyle örnek model olabilecek bir imkana artık sahip olabilir. İlişkiler demokratik ve barışçıl bir zeminde büyürse Türkiye büyür, Türkiye demokrasisi büyür. Türkiye’nin 100 yıl önceki ret ve inkar politikalarının devamı da Türkiye’yi kendi içerisine, kendi sorunlarıyla uğraşmaya hapseder. Bu da 85 milyonun kaybı olur. Onun için biz Türkiye çözümünü önemsiyoruz. Sizleri önemsiyoruz, katkılarınızı ve katılımınızı önemsiyoruz. Biliyoruz ki Türkiye’nin tüm enerjisini ve ekonomisini emen, Türkiye’nin birçok anlamda büyük zararlara uğradığı bu sorunun çözüm yeri kendi evimizdir. Bakın, Amed’den söylüyorum: Türkiye hepimizin evidir, Türkiye hepimizindir. Türkiye sadece Türklerin değildir, Türkiye’de yaşayan başta Kürtler olmak üzere bütün halkların ve inançlarındır. Onun için hiç çekinmeden kendi evimiz diyorum. Kendi evimizde çözüm arıyorum diyorum. Bunun doğru bir şekilde anlaşılması gerektiğini de belirtmek istiyorum.
Kürt partileri arasında ayrılık yok; Öcalan’ın çağrısının yanındalar
Son dönemde çok farklı tartışmalar var. Vahap Başkan da açıklamalarda oraya gönderme yaptı. Kürt zeminin de bir çatlak yok, bir ayrılık yok. Kürt partileri ve kurumları, örgütlü tüm zeminleri hep birlikte Türkiye çözümünü önemsiyor. Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın yanındadırlar ve başarıya ulaşması için de ellerinden gelen bütün çabayı net bir şekilde ortaya koyuyorlar. Yine Amed’den evirmeden çevirmeden söyleyeceğim. Biz DEM Parti olarak, Kürtler ve Türkiyeli emekçiler olarak hiçbir yerde ve hiçbir zaman Türkiye’nin hilafına olan, Türklerin ve Kürtlerin aleyhine olan bir zeminde bulunmayız. Biz Türkiye'nin hilafına olmayan, Kürtlerin lehine olan, Türkiye’deki halkların ve 85 milyonun lehine olan demokratik geleceğin mücadelesini yürütüyoruz. Çünkü bizim kadim bir ortaklığımız var. Evet, yüz yıldır belki inkarcı ve retçi politikalarla bu kadim ortaklık başka bir yere evrildi. Ama bu topraklarda, bu coğrafyada bin yıllardır Türk halkı başta olmak üzere diğer halklarla bir dayanışma içerisindeyiz. Tarihin en zorlu süreçlerinde yapılan ittifaklarla ve işbirlikleriyle kazanan bu zemin olmuş, kazanan Türkiye halkları olmuş. Bunun önümüzdeki dönemde de olması ve ilişkilerin demokratik bir zemine evrilmesi için de yine hepimizin bir çaba içerisinde olması gerekiyor. Türkiye artık dönemsel kaygı ve korkulardan öteye geçmek durumundadır. Bu kaygı ve korkuları bir yere bırakmadan demokratik bir Türkiye’yi, demokratik bir Türk-Kürt ilişkisini güncellemek, inşa etmek zordur. Umarım bu kaygı ve korkular bir sorun olmaktan çıkar. Gelecek yüzyılı yeniden inşa etmek ve tekrar kaybetmemek için çalışmamız gerekiyor. Bu sürecin başarıya ulaşması için hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.
Toplumun barış ve çözüme desteği yüzde 60 ve bu oran daha da artıyor
Geçen yüzyılda kaybettiklerimiz çok büyük. En başta evlatlarımızı kaybettik. Yıllarımızı kaybettik, kaynaklarımızı ve ekonomimizi kaybettik. Türkiye bir baştan diğer başa ciddi bir çürümeyle yüz yüze kaldı. Artık barışı konuşmanın, hepimizin kazancına olan bu süreci konuşmanın, büyütmenin ve sonuca ulaştırmanın zamanıdır. 22 Ekim ve 27 Şubat çağrılarını umut verici olarak değerlendirdik. Olumlu görüyoruz ama sadece bununla kalmamalı. Bu sürecin başarıya ulaşması için herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek durumundadır. Ortak bir akılla 100 yıllık bu meseleyi çözebileceğimize inanıyoruz. Bu konuda inancımız tamdır. Sayın Öcalan ile İmralı’da yaptığımız görüşmelerden çıktığımızda da aynı şeyi söyledik. Sayın Öcalan da umutludur, inanıyor. Bu meselenin demokratik bir zeminde diyalogla ve müzakereyle çözülebileceğini söyledi. Katılıyoruz, doğrudur. İlk kez böyle bir süreç toplumdan bu kadar büyük bir rıza alıyor. Siz de takip ediyorsunuz zaten. Politik bir kent ve önemli politik aktörler de burada. Siyasi partiler başta olmak üzere Türkiye toplumunun hatırı sayılır kesimi bu süreci destekliyor. En son yapılan anketlerde toplumun yüzde 60’ı -ki adımların atılmasıyla birlikte bu oranın yükseleceğine inanıyoruz- bu süreci destekliyor. Bu çok kıymetlidir. Hepimize sorumluluklar düşüyor.
Sayın Öcalan büyük bir cesaret ve sorumlulukla, dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir yöntemle süreci ilerletiyor
Arkadaşların çatışma çözümleri konusunda yazdıklarını, söylediklerini ve yaptıkları konferansları da izledik. Burada dünyadaki hiçbir çatışma çözümüne benzemeyen bir süreç yürüyor. Sayın Öcalan’ın cesareti, feraseti ve almış olduğu sorumlulukla en başta silah tartışılıyor. Dünyanın hiçbir yerindeki çatışmalarda önce silah meselesi konuşulmadı. Hiçbir parti, “Benim partim silahları bıraksın, kendisini yeniden yapılandırsın” demedi. Buna büyük bir kıymet ve anlam biçmek lazım. Bu konunun en başa alınması bile Sayın Öcalan’ın, Kürtlerin, DEM Parti’nin ve benzer aktörlerin bu süreçte ne kadar samimi olduğunu ortaya koyuyor. Bizim samimiyetimizi sorgulayan herkes, dünya deyimlerinin hiçbirinde olmayan ama büyük bir cesaretle en öne alınan bu meselede Kürtlerin nerede durduğunu bir kez daha anlasın, görsün.
Tek taraflı söylemlerden vazgeçilerek cesur ve kararlı adımlar atılmalı
Değerli arkadaşlar, bu süreç uzarsa emin olun ki birçok şey araya karışabilir. Bütün süreç uzarsa boşluk oluşur ve bu boşlukların da nasıl ve kimler tarafından doldurulduğunu en başta Diyarbakır biliyor, Amed halkı biliyor. Dünya deneyimlerinde de böyledir. Bu kadar sade ve açık bir şekilde bizim Türkiye halklarıyla ve dinamikleriyle paylaştığımız bu sürecin artık uzamaması gerektiğini düşünüyoruz. Ben buraya indim. Havada 5-6 savaş jetinin sesini duymak bile insanı ne kadar rahatsız ediyor. Umarım önümüzdeki günlerde artık o jet sesleri yerine barış seslerini, barış türkülerini Amed’de duyarız. Cesur ve kararlı adımların atılması lazım. Tek taraflı beklentilerden ve söylemlerden, emir kipleriyle konuşmalardan vazgeçmek gerekiyor. Bunları bir kenara bırakmak gerekiyor. Bir samimiyet ve inanç var, kararlılık var. Burada yapacağımız tartışmalarda da muhtemelen buna benzer bir düşüncenin ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Türkiye Cumhuriyeti bu topraklardaki herkesin devleti olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti Amed’in farklılığını sorun olarak değil, zenginlik olarak gören bir ülke olduğu zaman demokratikleşir. Evet, Amed’in farklılığını artık zenginlik olarak kabul edecek bir süreci yaşıyoruz. Kürtler bu ülkenin zenginliğidir, Kürtlerin dili bu ülkenin zenginliğidir. Kürtlerin dili, kimliği, kültürü ve demokratik değerleriyle eşit yurttaşlar olarak Türkiye'de demokratik bir cumhuriyette yaşatılması önümüzde duran en büyük zorunluluktur.
Bu süreci ilerletme konusunda en büyük sorumluluk toplumundur, Amed halkınındır
Biz demokratik siyasete inanıyoruz. Sayın Öcalan da “Ben sadece bir çağrı yaptım. Aslında bu bir başlangıçtır. Bundan sonrası demokratik siyasete, demokratik kurumlara, Türkiye'nin örgütlü dinamiklerine düşüyor. Eğer bu başlangıcı iyi yürütebilirseniz, barışı toplumsallaştırabilirseniz en büyük görev ve sorumluluk sizlerindir” dedi. Burada söylediğim gibi bu sorumluluk Amed halkınındır. Umarım burada yapacağımız tartışmalar da bu sürece destek sunar, bize çok güçlü fikirler verir; önerileriniz bize yol açar. DEM Parti olarak, en basit süreçleri bile toplumla, halkla ve dinamiklerle tartışarak yol alan bir gelenekten geliyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Sürecini de Karadeniz’den Trakya’ya, Kürt illerinden Türkiye’nin dört bir yanına götürmeye çalışıyoruz. Bizi bir araya getiren DİSA’ya teşekkür ediyorum. Düşüncelerinizle de bu sürece katkı sunacağınıza inanıyorum."