Gazeteci Abdulkadir Selvi'nin aktardığı İmralı görüşmesi detayları, Türkiye açısından uzun zamandır görülmeyen türde bir fırsat penceresinin açıldığına işaret ediyor. Öcalan'ın SDG'nin Suriye ordusuna entegre olması yönünde verdiği net mesaj, hem sahadaki dengeleri hem de bölgesel güç ilişkilerini yeniden şekillendirme potansiyeline sahip. Bu mesaj, Türkiye'nin temel güvenlik hedefleriyle büyük ölçüde örtüşüyor. Ankara'nın uzun süredir vurguladığı Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması, sınır hattında bir terör koridoruna izin verilmemesi ve PKK'nın bölgedeki uzantılarının etkisizleştirilmesi gibi stratejik başlıklarda önemli bir karşılık buluyor.
Selvi'nin işaret ettiği bir diğer kritik unsur da ABD'den gelen yeni ton. Trump'ın, "Türkiye aleyhinde bir şeyi bana getirmeyin" çıkışı ve CENTCOM'un SDG'ye "Şam'la anlaş" yönlendirmesi, Washington'ın bu konuda esneme alanı bıraktığını gösteriyor. Bu durum, Türkiye'nin diplomatik ve askeri olarak en güçlü olduğu dönemde uluslararası ortamın Ankara lehine oluşması anlamına geliyor. Uzun zamandır ilk kez hem Şam yönetimi hem ABD'nin bölgedeki yaklaşımı hem de İmralı'dan gelen mesaj aynı noktada birleşmiş durumda: SDG'nin Suriye ordusuna entegre edilmesi.
Öcalan'ın yeni Suriye'ye entegre olunması gerektiğini vurgulayan çıkışı, SDG üzerindeki baskıyı artırabilir ve süreci hızlandırabilir. Daha önce yapılan çağrıların sahada karşılık bulmamasına rağmen bu kez hem uluslararası şartlar hem bölgesel tablo hem de Ankara'nın kararlılığı, sürecin ilerlemesi için güçlü bir zemin oluşturuyor.
Selvi'nin yazısında vurguladığı gibi, Türkiye açısından bu konjonktür tarihi bir fırsat niteliği taşıyor. ABD'nin bölgede ağırlığını azalttığı, Şam'ın entegrasyona sıcak baktığı, Öcalan'ın üst üste benzer yönde mesajlar verdiği ve Türkiye'nin bölgesel konumunun güçlendiği böyle bir dönemde, Ankara'nın yıllardır çözümünü hedeflediği güvenlik risklerini minimize etmesi mümkün olabilir. Eğer bu süreç doğru yönetilirse, hem Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'yi tehdit eden yapıların zayıflatılması hem de bölgesel istikrar açısından önemli kazanımlar elde edilmesi söz konusu olabilir. Bu nedenle mevcut tablo, gerçekten de Selvi'nin ifade ettiği gibi Türkiye'nin çok uzun süre bir daha yakalayamayacağı türden bir fırsat olarak görülüyor.