Yeniden Refah Partisi'nin 3. Olağan Büyük Kongresi Ankara'da gerçekleştirildi. Tek aday olarak girdiği kongrede Genel Başkan Fatih Erbakan, bin 83 delegenin bin 78 oyunu alarak yeniden genel başkanlığa seçildi.
Fatih Erbakan'ın konuşmasının tamamı şu şekilde:
"Türkiye son 20 çeyrektir aralıksız büyüdü ama oluşan refahtan ne emekli ne asgari ücretli ne memur ne de engelli vatandaşlarımız istifade edebildi. Büyümeden tüm kesimlerin alması gereken refah payı, imtiyazlıların payı haline geldi. Evet, AK Parti iktidarı döneminde Taksim'e cami yapıldı, İmam Hatip Okulları arttı, Kur'an kursları çoğaldı ama aynı zamanda 22 tane LGBT derneği İçişleri Bakanlığından kuruluş iznini aldı. 6284 sayılı kanunla ailenin temelleri parçalandı. Evet, AK Parti iktidarı 'Dünya beşten büyüktür' dedi ama bu sözü hayata geçirecek adımları atmadı. Dış politikada söylemde şahin, eylemde güvercin oldu. Bu süreçte sınıfta kalan yalnızca iktidar partisi olmadı. İktidarın akına da kara çalan, az da olsa hayırlı işlerinde de şer bulan, muhalefet etmeyi eleştirmekle sınırlı tutan, çözüm sunmayan, yol açmayan, başta ana muhalefet olmak üzere diğer sistem partileri de iktidarla birlikte sınıfta kaldı, milletimize umut olmaktan uzaklaştı. Allah'ın izniyle Yeniden Refah Partimiz bugün sadece iktidarın değil, muhalefetin de tek gerçek alternatifidir. Çözümün adresidir. Umuttur, çaredir.
"HALKIN YÜZDE 45'İ AÇLIK SINIRINDA"
İşte, ekonominin gerçekleri: Faiz oranlarında; dünya ikincisi, Avrupa birincisiyiz. Enflasyonda Avrupa birincisi, dünya sekizincisiyiz. Gıda enflasyonu Eylül 2025 itibarıyla yıllık yüzde 36. Dış borç aldı başını gitti. 2002 yılında 129 milyar dolar olan dış borç stoku 2025 yılında 600 milyar dolara ulaştı. 2025 Temmuz itibarıyla cari açık 19 milyar dolar, dış ticaret açığı 88,4 milyar dolar oldu. İç borcun, anapara ve faiz ödemelerinin tamamı, yeni borçlanmalarla ödenir hale geldi. Yani Türkiye para artıramayan mevcut borçlarını yeni borçlarla ödeyen bir ülke haline geldi. Bunun adı ekonomideki ifadesiyle teknik iflastır. Yoksulluk sınırı 92 bin lira oldu, açlık sınırı 28 bin lira oldu. Bu şartlarda emeklinin 16 bin, asgari ücretlinin 22 bin lirayla geçinmesi bekleniyor. Halkın yüzde 45'i açlık, yüzde 80'i yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Son 23 yılda nüfusun en zengin yüzde 20'si dışında zenginleşen, serveti artan olmadı. Yoksul daha da yoksullaştı, orta direk ortadan kalktı, artan gelirden aslan payını imtiyazlılar kaptı. Engelli maaşları yerinde saydı, engelli istihdamı için verilen sözler tutulmadı. Engellilerimizin yaşam koşulları kolaylaştırılmadığı gibi araç sahibi olmaları zorlaştırıldı.
"AYDA 10 BİN ESNAF KEPENK KAPATIYOR"
Bu ekonomi modelinde 3 tane temel gider kalemi, 3 tane de temel gelir kalemi bulunmaktadır. Giderler; faiz ödemeleri, imtiyazlı holdinglere kaynak aktarımı ve israftır. Gelir kalemleri; yeniden borç almak, milletin sırtına zamla, vergiyle, cezalarla ek yükler koymak ve kamu mallarını satıp günü kurtarmaktır. İşte bu ekonomik model yüzünden yıllardan beri faiz lobisi kar rekorları kırmakta, milletimizin feryadı ve borçları her geçen gün artmaktadır. Kaynaklar faize, imtiyazlı holdinglere, israfa aktığı için vatandaşa, sanayi yatırımlarına, teşviklere, eğitime, tarıma kaynak kalmıyor. Milyonlarca vatandaşımız, açlık ve yoksulluk sınırının altındaki gelirleriyle yaşam mücadelesi veriyor. İşsizlik almış başını gidiyor. Geniş tanımlı işsiz sayısı 13,8 milyona ulaştı. Yeni iş sahaları açamadıkları gibi, mevcut firmalara ve fabrikalara da sahip çıkamıyorlar. Yanlış ekonomik politikalar nedeniyle tekstil başta olmak üzere fabrikalar yurtdışına taşınıyor, krediye erişilemiyor, erişebilen de yüksek faizlerle karşı karşıya kalıyor, ekonomideki daralma istihdamda çöküşü beraberinde getiriyor. Esnaf kepenk kapatırken, işletme sahipleri konkordato ve iflaslarla mücadele ediyor. 2024 yılının tamamındaki konkordato sayısına 2025 yılının ilk altı ayında ulaşıldı. Son 20 ayda 200 bin esnaf kepenk kapattı. Ayda 10 bin esnaf kepenk kapatıyor.
"GENÇLERİMİZ MESLEKSİZLEŞTİRİLDİ"
12 yıllık zorunlu eğitim ve 4+4+4 sistemi sebebiyle gençlerimiz mesleksizleştirildi. Bu da yetmedi üniversitelerden mezun olan 2 milyon gencimiz diplomalı işsiz haline geldi. Ayrıca 2 milyon gencimiz de son 5 yılda üniversiteyi bıraktı. Ne eğitimde ne istihdamda olan 18-29 yaş arası gençlerin sayısı 5,3 milyona gelerek yüzde 27'ye ulaştı. Her 4 gençten birinin işi de yok, eğitimi de yok, hayali de yok, geleceği de yok. 5 milyondan fazla gencimiz ev genci durumunda. Beyin göçü oranı yüzde 20 seviyesine ulaştı. Ahlaki ve manevi temelleri zayıf eğitim sistemiyle birlikte, okullarda uyuşturucu kullanımı, akran zorbalığı ve şiddet olayları giderek arttı. Atanmayan öğretmenlerimizin sayısı 600 bini aştı. Senede 25 bin atamayla bu iş bitmez, bu feryat dinmez. Özel sektörde çalışan 180 bin öğretmenin hali ise içler acısı. Taban maaş yok, iş güvencesi yok, mesai mefhumu yok. Deneme yanılma tahtası gibi sürekli değişen eğitim sistemine ayak uydurmaya çalışan, cüzdanı küçük ama yürekleri büyük kahramanlarımız, öğretmenlerimiz mutsuz. Ülkenin bilimsel gelişimini emanet ettiğimiz 185 bin akademisyenimiz de mutsuz. Neredeyse tüm akademisyenlerimizin maaşı yoksulluk sınırının altında ya da sınırın biraz üzerinde. 2023 yılında 100 bin, 2024 yılında 64 bin, 2025 yılında ise 41 bin öğrencimiz YKS sınavlarında sıfır çekti. LGS sınavlarında ise 2023 yılında 200 bin, 2024 yılında 180 bin, 2025 yılında ise 160 bin öğrenci sıfır çekti. Böyle eğitim sistemi mi olur Allah aşkına? Okullarımızın güvenlik ve temizlik işleri velilerimizin sırtında. Sayın Bakan 'Velilerden para istemiyoruz' dese de, hayatın gerçeği Milli Eğitim Bakanı'nı yalanlar mahiyette. Veli mutsuz, öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, akademisyen mutsuz, sistem çalışmıyor, okullar bakımsız. Bu perişanlık içinde halinden vaktinden memnun tek kişi Sayın Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin.
"VATANDAŞLARIN YÜZDE 33'Ü VERGİ SİSTEMİNE GÜVEN DUYUYOR"
Adalete güven, tüm zamanların dibinde. Yargının haklıyı değil, güçlüyü koruduğu bir sistem. Sarayları görkemli, terazisi ise şaşmış bir adalet sistemi. Parası olan, imtiyazlı olan, iktidara yakın olan tutuksuz yargılanıyor, iddianamesi hızlıca hazırlanıyor, en kısa sürede ya takipsizlik ya beraat kararı alıyor. İmtiyazlı olmayan, parası olmayan, mahalleden olmayan tutuklu kalıyor, yıllarca yargılanıyor, delilsiz, tanıksız da olsa ceza alıyor. Yapanın yanına kar kalıyor. Zayıfsa, haklı haksız; güçlü ise haksız haklı oluyor. Adalet ya ahirete ya da çetelere kalıyor. Faili bulunamayan cinayetler, tatminkâr olmayan cezalar ve adaletle soğutulmayan yürekler günlük rutinlerimiz haline geldi. Adalete güven dibe vurmuş durumda. OECD verilerine göre Türk vatandaşlarının yalnızca yüzde 33'ü yargı sistemine güven duyuyor. OECD ortalaması ise yüzde 56. Bunlarla da bitmiyor. Hukukun, iktidarın bir sindirme aracı olduğu günleri yaşıyoruz. Yargı, yürütmenin elinde, kim muhalifse, kimi kendisine rakip görmüşse onu sindirebildiği, hukuksuz yöntemlerle cezaevlerinde tutabildiği bir oyuncak haline geldi. İktidara ayrı hukuk, muhalefete ayrı hukuk uygulanıyor. Tekrar söylüyorum: Geciken adalet, adalet değildir. Adalet için biz varız. Adil Düzen için biz varız. Yargıda adalet için biz varız. Biz geleceğiz ve bütün bu adaletsizlikleri kökünden çözeceğiz inşallah.
"BOŞANMA SAYILARI EVLENME SAYISININ YARISI OLDU"
Eğitimde, kültürde ve ailede bizzat Sayın Cumhurbaşkanı'nın da kabul ve ikrar ettiği başarısızlık hayatımıza ahlaki yozlaşma ve değerlerin aşınması olarak yansıdı. Bebek öldüren doktorlar, hastasına eziyet eden yoğun bakım hemşireleri, rüşvet alan yargı personeli, yolsuzluk yapan bürokratlar ve diğerleri. Toplumda, ailede ve eğitimde yaşanan çözülme ve çürüme ceza ve tutukevlerini patlama noktasına getirdi. Kapasite 304 bin. Mevcut sayı 420 binin üzerinde. Doluluk oranı yüzde 140. Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı İngiltere, İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa ve Almanya'nın toplamından fazla. 420 bin kişinin 3'te 1'i uyuşturucu suçlarından hapiste. Biz nereye gidiyoruz? Nereye gidiyor Türkiye? Neler oluyor bize? Uyuşturucu kullanma ve bulundurma suçları yüzde 33, ticareti yüzde 21 oranında arttı. Aile mahkemelerinde dava sayısı son 10 yılda iki katına çıktı. 2015'te 252 bin olan dava sayısı 2024'te 435 bine ulaştı. Boşanma sayıları, evlenme sayılarının yarısına ulaştı.
"D-60 HEDEFİ UNUTULDU"
Dış politikada dün ak dediklerine, bugün kara diyorlar. Dün düşman dediklerine bugün dostum diyorlar. Yıllarca ABD stratejik ortağımız, Trump dostumuz dediler ama işin sonunda CAATSA yaptırımlarına takıldık, ortak olduğumuz F-35 projesinden atıldık. Parasını ödedik, uçaklarımızı alamadık. F-16'ların modernizasyonunda ABD Senatosu'na takıldık. KAAN uçağının motorunu alamadık. Bu nasıl dostluk ve stratejik ortaklık Allah aşkına? Dün kara dediğini bugün aklayan, 23 senedir Avrupa Birliği'ni sayıklayan bir dış politika. Avrupa Birliği üyelik süreci de dondurulmuş durumda. Ne gençlerimiz ne öğrencilerimiz ne turistlerimiz ne de sanayicilerimiz Avrupa Birliği'nden vize alabiliyor. Koca bir ülke ve milyonlar vize kapılarında bekletiliyor. AB üyesi olmayan ülkelerin bile sistematik vize kısıtlaması uyguladığı ülke haline geldik. 23 sene boyunca ABD demekten, AB demekten, D-60 hedefi de unutuldu, İslam Birliği yolunda bir adım atılmadı. Kıbrıs davamız konusunda Annan masallarına inandılar, bir gecede federasyoncu oldular. Kıbrıs'ta Türk tarafına Rumlarla birlikte olun diye baskı yaptılar. Yıllarca sağa sola savrulduktan sonra, zor da olsa hakikati buldular. Adadaki devletimize, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetimize geç de olsa sahip çıktılar. Nihayet, geç de olsa isabetli bir kararla iki devletli çözümde durdular.
"KÜRT SORUNU YOK TERÖR SORUNU VAR"
Bizler için Kürt sorunu değil, terör sorunu vardır. Kürt kardeşlerimiz, bu milletin ayrılmaz parçasıdır. Kadim kardeşliğimizin sarsılmaz temelleri vardır. Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri herkes için anayasal güvence altına alacağız. Doğu'dan Batı'ya, Kuzey'den Güney'e topyekûn kalkınmayı sağlayacağız. Kardeşlik ve eşit yurttaşlık bilinci ile 'Tek Millet, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Devlet' idealimizi güvence altına alacağız.
Merhum Erbakan Hocamızın her zeminde ifade ettiği gibi, 'Türk'ü Kürt'ten, Kürt'ü Türk'ten ayırırsanız ortada ne Türk kalır ne Kürt kalır. Ama Türk ile Kürt beraber olursa onu ne Amerika ne İsrail durdurabilir'. Aynı inancın mensupları olarak bin yıllık kardeşlik hukukumuzu bu şuurla güçlendirecek, muhafaza edecek ve daha da sıkı kucaklaşacağız.
"İSRAİL'E ANLADIĞI DİLDEN CEVAP VERECEĞİZ"
Siyonist fitnenin aramıza nifak tohumları ekmesine izin vermeyeceğiz. Bundan sonraki mücadele insanlık Gazze'de soykırıma uğrarken petrol vanalarını, limanları ve üsleri kapatamayan anlayış ile 'İsrail laftan değil, güçten anlar' diyen ve İsrail'e anladığı dilden cevap verecek Yeniden Refah kadroları arasında olacaktır. 'Gazze'deki kardeşlerimize asla sırtımızı dönmeyeceğiz' dediler, petrol vanalarını bile kapatmaya cesaret edemediler. Böyle kardeşlik olmaz. İş başa düştü. 'Kudüs, kırmızı çizgimizdir' dediler. İsrail ile ticareti bile kesmekte tereddüt ettiler. İş başa düştü. Söz veriyoruz. Gazze'deki Siyonist soykırıma karşı 'Kürecik Radar Üssü'nü kapatarak, İncirlik'ten Amerikan askerini kovarak, boru hatlarıyla İsrail'e petrol sevkiyatını durdurarak, İsrail ile tüm ticareti keserek caydırıcı politikalarla mücadele edeceğiz.
"TÜM MAĞDURİYETLERİ ÇÖZÜME KAVUŞTURACAĞIZ"
Bundan sonraki mücadele sürekli mağduriyet üreten anlayış ile mağduriyetleri çözmeye söz veren Yeniden Refah kadroları arasında olacaktır. Mağduriyetleri çözme iddiasıyla geldiler, yeni yeni mağduriyetler icat ettiler. Böyle çözüm olmaz. İş başa düştü. Ezilenlerin gözyaşıyla siyaset yaptılar, ama gözyaşlarını silmeyi unuttular. İş başa düştü. Milletin hakkını hukukunu korumak için değil, koltuktaki süreyi uzatmak için çalıştılar. Böyle siyaset olmaz. İş başa düştü. Söz veriyoruz; mevcut tüm mağduriyetleri çözüme kavuşturacağız.
"ERBAKAN HOCAMIZIN MİLLİ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ EMANET EDİYORUM"
Millî Görüş'ün emektarlarına, emanetin sahibi olan kıymetli teşkilatımıza sesleniyorum: Sizlere, milletimizin dertlerini ve sıkıntılarını emanet ediyorum. Sizlere bu necip milletin 'onurlu ve izzetli bir yaşam sürme hakkını ve mücadelesini' emanet ediyorum. Sizlere, merhum Erbakan Hocamızın bahsederken göz yaşlarını tutamadığı 'o küçük kız çocuğunun umutlarını' emanet ediyorum. Türkiye'nin her köşesinde sokak sokak, ev ev, kapı kapıdolaşıp Millî Görüş'ü anlatacağız. Aziz milletimize Türkiye'nin, İslâm aleminin ve dünya mazlumlarının ancak Millî Görüş ile kurtulabileceğini anlatacağız. Kıymetli Teşkilatımız, Kadın Kollarımız, Gençlik Kollarımız, Ak Sakallılarımız; sizlere, merhum Fehim Adak ağabeyimizin devlet imkânlarını kullanırken gösterdiği asil duruşu emanet ediyorum. Sizlere merhum Erbakan hocamızın giydiği ve hepimize giydirdiği o şerefli Millî Görüş gömleğini emanet ediyorum. Bu emanetlere sahip olarak milletimize biz örnek olacağız. Milletimize verdiğimiz sözleri ve kefaletlerimizi daima aklımızda ve yüreğimizde taşıyacağız. Ve bu uğurda 'Türkiye'nin çözülemeyecek hiçbir sorununun olmadığı' bilinci ile iman, azim ve aşkla çalışacağız."